SÜMERLER
Ünlü tarihçi Wolley'in ve ıngiliz tarih filozofu Arnold Tony' nin belirttiklerine göre; Mezopotamya'da yaşamış bulunan.Sümerler, orta Asya'dan veya Kafkasya'dan gelerek önceleri Karadeniz bölgesinde, Tokat ve Kelkit havzasında yerleşmişler, daha sonraları ya kendileri veya yakınları Mezepotamya'ya göç etmişlerdir.
Çevrede rastlanan kalıntılara, tarihi kayıtlardan yapılan araştırmalara göre; Erbaa'nın kapsadığı Kelkit Havzası ve yöresinin önceleri Sümerler ya da Eti Türklerinin elinde bulunduğu, sonradan Pontoslar'a, Romalılar'a, Emevi ve Abbasi Halifelerine ve sonra da Osmanlılar'a geçmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Önceleri bugünkü Erbaa ve Taşova yörelerinin adlan "EREK" ve "TAŞABAT" ti. Erek (Erbaa ve yöresi) ve Taşabat (Taşova) bölgeleri PONTOSLAR'ın daha sonra verdikleri "TONOROVA" adı altında Pontos Hükümetine bağlı bulunuyordu. Pontos Hükümdarı PONT Polinyonyak'ın "KELKİT VADİSİNE" hükmetmeye başladığı tarihi ise, "TİBER" devrine rasladı-ğı kayıtlardan anlaşılmaktadır.
EREK ve TAŞABAT bölgelerine verilen "TONOROVA" adının daha sonra hükümdar Mihridatopor tarafından "OPOTOR-YA" (şimdiki Andıran Köy'ü) olarak adlandırıldığı ve Hükümet. Merkezinin de buranın, yani "OPOTORYA" nın 16. kilometre Güneyindeki "KAFRİYA" şehri olduğu görülmektedir. "NEOSAZARA" (Niksar) ile PONTÖKSEN" (Taşova) arasındaki Amasyalı ünlü Coğrafyacı ıstirabon'un kaydettiği "FONOROVA" Pontos'un en güzel bir parçası olarak nitelendirilmiştir. "LİKÜS" (KELKİT) ve "İRİSİ (Yeşilırmak) sularının geçtiği bu geniş ve bitek vadinin vaktiyle Zeytinyağı, şarap, üzüm ve hububatlariyle şöhret bulduğu kaydedilmektedir.
BİZANS DÖNEMİ
Doğu Roma ımparatorluğu hükümdarlarından Pompey'in buraları ele geçirerek şimdiki "BOğAZKESEN" mevkiinin adını "MAğNAPOLıS" olarak değiştirdiği, hükümet merkezinin bugünkü Hayati (Doğanyurt) Bucağına bağlı "EMERYA" (Emeri-Bağpınar) köyüne taşındığı, seksen yıl sonra da hükümet merkezinin "Kayaserin" (yenişehir anlamına) Neosazara'ya (Niksar) taşınmış olduğu anlaşılmaktadır! şimdiki Erbaa ilçesi ve yöresinin 1859 yılına kadar, o zaman Ünye'ye ve şimdi ise halen Taşova ilçesine bağlı bulunan Sonusa'ya (Uluköy) bağlı bulunduğu öğrenilmektedir. Yapılan incelemelerden anlşıldığına göre; Erbaa'nın yakın zamanlara kadar bir köy halinde bulunması, ilçenin hükümet merkezi olarak çok uzun bir tarihi geçmişi olmadığını göstermektedir. Ancak, ilçe yörelerinde; Sümerler ya da Etiler'e; Pontoslar'a, Romalılar'a, Abbasi ve Emeviler'e ve Osmanlılar'a ait tarihi kalıntılara sık sık raslanmaktadır. ılçemizin Emeri, (Bağpınar) Eksel, (Koçak) Tanoba, Fidi (Akça), Kale, Hacıpazar, Karayaka, Kozlu, Hacıbükü, Değirmenli köylerinde bugün bile birçok tür tarihi kalıntılara raslamak mümkündür. Özellikle Değirmenli, Emeri, Hacıpazar gibi köylerinde bulunan tarihi eşyalar, madeni ve tarihi kıymetleri yönünden değer taşımaktadırlar. Bu köylerin bazılarında müsadesiz olarak yapılan kazılarda elde edilen çok kıymetli eşyalar halen antika simsarlarına hiç pahasına satılmaktadırlar. Hacıpazar Köyünde yapılan kazılarda elde edilen kıymetli tarihi eşyalar (altınküpe, yüzük, heykel, vazo vb.) özellikle Havza ilçesine kaymakta ve oradan da bilinmeyen istikametlere yollanmaktadır. Bu köyde geçen yıl tarihi değeri çok büyük olan altın paralar bulunmuş ve 267 adedi Hükümetçe alınmıştır.
YAVUZ SELİM NİKSAR'DA(H.920/M.1514)
Şah ısmail'in Doğu Anadolu'da taraftarları vasıtasıyla çıkardığı gaileler, Tokat'a vukubulan hücümü ve bazı yersiz teşebbüsleri, YavuzSelim'in sefer açmasına sebep oldu. Sivas'a geldiği vakit ordu ihtiyacı için zahire toplanmasına çalıştı. şii taraftarlığı yapan ve ötede beride haydutluk eden bir çok serserileri temizletti. Sivas havalisinde ihtiyadi tedbirler aldı. Ondan sonra ıran'a yürüdü.şah ısmail ile Çaldıran'da yaptığı harpte galip gelen Yavuz, Kelkit vadisini takip ederek döndü. Ramazan bayramı namazını Niksar'da kıldı. Niksar'da iki gün istirahattan sonra Hayati ve Sonusa yolu ile Amasya kentine ulaştı. 6 şevval, 920. O zamanlar azık kıtlığından pahalılık gök kubbeyle bir eşik olmuş, buğday ile arpa satıcılarının en değerli mallan arasına girmişti. Kilsi 1400'e satanı iyi vurgundur diye İstanbul kelle eylerdi.
SULTAN SÜLEYMAN AMASYA'YA GEÇTİ (H.961/M.1554)
Sultan Süleyman şarkta bir çok akınlar yaptıktan sonra Sivas'a döndü. Sivas'ta Acem şahının elçisinin Erzurum'a geldiğini bildirdiler. Sultan Süleyman, "ardımızca Amasya'ya yollayasın" diye emir verdi. Tokat üzerinden Amasya'ya geçti. Kendisi Amasya'da, ordusu civar düzlüklerde bir kısmı Taşova'da (Erbaa ovasında)-kışladı. Sultan Amasya'da bir çok sefiri kabul etti. Kışlaklardaki askere izin verildikten sonra ıstanbul'a döndü.
ERBAA HOROZ TEPESİ
Horoztepe Höyüğü, Erbaa ilçesinde yer alan Horoztepe nekropolünün 300 m.kuzeyinde, tepe kısmı erozyon ve tarım nedeniyle düzleşmiş büyük bir höyüktür. Yüksekliği, doğu tarafında yol seviyesinden 5 m. batı tarafında dere seviyesinden yaklaşık 15 m. kadardır. Üzerinde halen tarım yapılan Höyükte bol miktarda Eski Tunç Çağı ve Hitit dönemine ait seramik parçalarına rastlanmaktadır. Çevresinde yapılan yol çalışmaları ve erozyon nedeniyle meydana gelen kesitlerde seramik parçalarını ve kültür tabakalarını görmek mümkündür.
Erbaa'nın Doğu güneyindeki "HOROZ TEPE" si, Anadolu'da ve ön asyada özellikle Kral mezarları bakımından en önemli yerlerden biridir. tarihi Milâttan 3 bin yıl öncelerine dayanan Horoz tepesinde yapılmış bulunan arkolojik araştırmalar, Horoz tepesinin büyük tarihi değerler taşımış bulunduğunu meydana çıkarmıştır. Bu konuda ilk arştırmayı yapan Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Ön Asya Profesörü Tahsin Özgüç'tür. Halen üstü toprakla örtülü bulunan Horoz Tepesinin altında yatan tarihi kalıntılar "HİTİT" lere aittir.
Devletçe yapılacak kazılarda Horoz Tepesinden meydana çıkacak tarihi eserlerin, Erbaa'yı turistik takviye edeceği muhakkaktır.
Çünkü Horoz Tepesi, Ön Asyada tarihi değeri bakımından Alacahöyükten daha fazla ilgi çekmektedir. şimdiye kadar Ala-cahöyüke birçok kazılar yapılmış ve tarihi eserler elde edilmiş bulunmaktadır. Fakat Horoz tepesi henüz dokunulmamış bir hazine şeklinde yatmaktadır.
Kral mezarları ve eski tarihi eserler yönünden dünya çapında büyük bir değer taşıyan "HOROZ" tepesinin üzerinde şimdi tarlalar ve bu tarlaların arasında günümüze ait bir mezarlık vardır.
Devletçe yapılması düşünülen ve sıraya konmuş bulunan kazılardan sonra, büyük bir medeniyeti ortaya çıkaracak ve binlerce turistlerin "iyaretgâhı olacak bu tarihi alanın Devletçe kazı yapılıncaya kadar korunması ve şahıslarca yapılacak kazıların önlenmesi, her Erbaa'lının görevi olmalıdır.
Erbaa Tarihi
Erbaa Adının Tarihçesi
"ERBAA" kelimesi, Arapça olup "dört" anlamına gelmektedir. Resmi kayıtlarda 18. yüzyılın başlarından itibaren Erbaa adının kullanıldığıgörülmektedir. Bir ara bu kelime "Nevahi-i Erbaa" şeklinde kullanılmıştır. O dönemlerde Niksar Amasya arasında en önemli yerleşim brimleri; Erek, Karakaya, Sonusa (Uluköy) ve Taşabat (Taşova) idi.
Nüfus yönünden ancak birer nahiye büyüklüğünde ve aynı bölgede olmalarından hepsine birden Nevahi-i Erbaa yani "dört nahiye" deniliyordu. Hatta tahakkuk eden vergiler de bu isimle kaydediliyordu. H.1256/M.1840 da, Erbaa adıyla maruf dört nahiyenin (Erkek, :Karakaya, Sonusa, Tşabat) vergisi 471243 kuruş olarak resmi evraka geçmiştir.
Buna göre Erbaa; Erek, Karakaya, Sonusa ve Taşâbat'ın genel bir adı olmuş, dördü birden sanki bir kaza (ilçe) görünümünü almıştır. Hatta resmiyette Kaza-i Erbaa tabiri de kullanılmıştır.